25 Ağustos 2014 Pazartesi

Deneme

 Cenova'daydım çantam hala ıslaktı ve uykusuz bir günü dolduralı birkaç saat olmuştu bile. Şimdi düşünülünce tadını özlüyorum tüm o çilenin ama dürüst olmak gerekirse ayağımdaki nasırın da etkisiyle biraz çekilmez kılmıştı o günü benim için.

 Cenova'da birkaç saattir süren yağmur kesilmiş ufaktan güneş bile belirmişti. Bense zaten 10 dakika geciken trenimin daha da gecikmemesi için totem yaparcasına etrafımdaki güzelliklere gözümü kapatmış, rayları izliyordum. Ta ki bir İtalyan anlayamadığım birkaç soruyla ufak ayinimi bozana dek.

 Ben İtalyan'a dilini bilmediğimi anlatana kadar biri onu anlayıp muhabbete girişmişti bile. Derken son birkaç dakika hatta saniyede neler olup bittiğini görebilmek için etrafı süzdüm biraz. Onu gördüm sonra. 3-4 metre yoktu belki aramızda. Üstünde bir askılı ve altında şalvarımsı bir kıyafet vardı. Pek anlamam modadan. Hippi gibi değildi, ama fazlasıyla rahat ve garip bir şekilde şık duruyordu. O da bana baktı bir an yahut bana öyle geldi. Belki de öyle gelsin istedim. Tanımadığın bir insanın, ama sıradan değil seni etkileyen bir insanın, varlığını fark etmiş olması bile güzel bir anı olabilir çünkü.

 Sırtında benimki kadar olmasa da büyük bir sırt çantası vardı ve çok güzeldi. Fit vücutlu, güzel makyajlı bir kadın güzelliği değil. Önüne gelen saçını kenara doğru savuran bir kadının güzelliği. Cebinden bir sigara çıkardı ve yaktı. Hala çok güzeldi. Belki de daha güzel.

 Vakit geçsin diye yakılan bir sigara değildi onunkisi. Evet, muhtemelen o da onu alıp gidecek treni bekliyordu. İnsanlar istasyonda ya tren bekler ya da trenden inecek birini. Başkasını karşılamak pek onun işi değil gibi gözüküyordu. Ne diyordum, vakit geçirme sigarası değildi onunki. Sanki çektiği nefesle birlikte ciğerlerine doluyordum -ki imkanım olsa dilerdim bunu-.

 Etkilenmiştim. Hayır güzelliğinden değil, hem her şeyden bu kadar soyut kalıp hem hayatın tam ortasında olmasından. Gidip sorsam bana bilmediğim yüzlerce güzel şarkı söylerdi muhtemelen. Hani bazen bir şarkı dinlersiniz ve kafayı takacak yeni bir şarkı arıyordum ve sonunda buldum dersiniz ya, öyle şarkılardan. Tren 10 dakika daha rötar yapmıştı. Cenova'da bir istasyondaydım. Hava biraz daha ısınmıştı ve ben hayallerimdeki kızı birkaç metre uzaktan izliyordum.

 İstasyona Milano treni yanaştı. Lakin benimki değildi. Trene doğru adım attı, aynı yere gidiyor oluşumuza sevindim. İstasyon görevlisi bahanelerimi biraz ciddiye alsa belki arkasından trene de binerdim. Olsun, tek bir kelime etmediğim bir kadınla aynı şehre gidiyor oluşumuz da ufak bir teselliydi o an için. Treni hareket edene kadar o tarafa bakmadım. Kafamdaki düşünceler birbirlerine acımasızca saldırırken kendimi seyahatime odakladım, trenim birazdan orada olacaktı. Trenin hareket edişini duydum ama ben hareket etmedim. Biraz sonra arkamı döndüğümde son birkaç vagon da istasyonu terk ediyordu.

 Gözümün önünde dönüp dolaşan suretiyle trene binmiş ve birkaç dakika içinde uykuya dalmıştım bile. Onu daha sonra uzayıp giden çayırlara bakarken düşündüm birkaç kez. Hatta adını hayal ettim bir kez. Forrest Gump'ın Jenny'sini yakıştırdım. Hayatını hayal ettim başka bir seyahatimdeyse, bu kez ufukta gökyüzüyle birleşen bir denize bakıyordum. Bu düşüncelere sonunda beni öldürdüğü ufak bir aşk masalı tasarladıktan sonra veda ettim. Şimdi o beynimin içinde bir yerde bir gün tekrar karşılaşma umuduyla uykuya çekildi. Bense bozuk bir hoparlörden Kristin Asbjornsen dinliyorum.

 Bir kadını da sevdiğin bir film gibi uzaktan izleyip onun parçası olmamak güzel bir duygu. Tatlı bir selam ve ufak bir öpücük de fena olmazdı sanırım ama en güzeli böylesi.

Arrivederci Jenny!